9 Nisan 2013 Salı

Biliyorum iyi olacak

Bu gün hayatımda öyle garip bir olay yaşadım ki anlatamam.

Tüm ömrüm boyunca hem mutlu olarak hem üzülerek hatırlayacağım.
Hiç bu kadar mutlu olup aynı anda üzülmemiştim.

Ama biliyorum bunun sonunda daha büyük bir mutluluk beni bekliyor. O yüzden gönlüm rahat, kendimi yemiyorum ah vah diye ağladığım doğru ama bu ağlamak acı dolu bir ağlamak değil.


Mine 

18 Şubat 2013 Pazartesi

Hasret



Sevmeye o kadar hasret kalmıştı ki Mayıs, keşke karşısına onu sevmesine izin verebilecek biri çıksaydı. Çıkmıyordu bir türlü olmuyordu. Hal bu ki o kadar ihtiyacı vardı ki birisini sevmeye, bağlanmaya…elini tutmaya, kokusunu içine çekmeye, yüzünü görünce gülmeye, kadehini paylaşmaya, kederleriyle eğlenmeye, beraber sessizce oturmaya, yeni güne günaydın diyerek başlamaya. Beraberliğe dair ne varsa özlüyordu, hem de deli gibi ama bastırıyordu bu isteğini.  Bahanelerine konsantre oluyordu hemen.
Yalnızlık zor olmasına zordu da beraber olmaktan kolaydı. Kavgası yoktu, gürültüsü yoktu ama işte gel gör ki Mayıs ikna edemiyordu kendini, yalnız kalmaktan çok korkuyordu. Korkuyordu ama duvarlarını yıkamıyordu… Yıkmamak için direniyordu. Önce kendimi toparlamalıyım diyip, kendini toparlamak adına en ufak adımı atmıyordu.
O da kendini diğerleri gibi günlük hayatına esir etmişti kendini. Kafasını kaldırıp bakmıyordu hala kendine, gönlünden geçenlere hiç mi bakmıyordu. Mantığı izin verdiği sürece yaşıyordu. Kendi elleriyle kendini hapsetmişti, bunu biliyordu ama değiştirmek için hiçbir şey yapmıyordu, yapamıyordu. Her şeyden korkuyordu, en çok da kendinden korkuyordu. Ne kadar sevebileceğini biliyordu, nasıl inanabileceğini, neler yapabileceğini… Ama yanılıyordu artık yapmayacağını kendine itiraf etse biraz rahatlayacaktı.      
Ama herkes çok yorgundu en az Mayıs kadar. Hayat yeterince zordu, yıpratıcıydı. İnsan evden bakkala gitmek için bile çıkmak istemiyorken biriyle buluşmak için niye çıksın ki. Üstelik artık sevişmeler bu kadar basitleşmişken. Kim bir sevgiliyi ne yapsın? Her gece yeni sevgilileri yeni umutları olan insanlar neden bundan vazgeçsin ki?  Öte yandan herkes aynıydı biriktirilmiş kırıklıklar, göz yaşları, ihanetler, tartışmalar, ego savaşları ama yine aynı ihtiyaç vardı neticede herkes sevilmek istiyordu.   

10 Şubat 2013 Pazar

Anlamsız bir gün daha



Gözünü yarım açarak alarmı çalan telefonuna uzandı. Yataktan kalkmak için hiç gücü yoktu. Alarmı erteledi 5 dakika daha uyudu. Bu erteleme ritüeli 4 kere tekrar etti. Aniden hızlıca yataktan fırladı, banyoya koştu, dişlerini fırçaladı, hızlıca giyinip evden çıktı.
Günler olmuştu aynada yüzüne bakmadığı… Bakmıyordu çünkü bakıp kendi halini görmek istemiyordu. Sadece gerekli olduğu kadar bakıyordu. Eskiden öyle değildi aynaya bakmayı severdi. Kendini aynada görünce mutlu hissederdi. Şimdi aynadan ona yansıyan umutsuzluğu görmek istemiyordu. Gün geçtikçe daha da yabancılaşıyordu kendine.
Hızlı adımlarla servise bindiği yere doğru yürürken kendinden de bir o kadar hızlı şekilde uzaklaşıyordu. Ruhunu, kalbini gerisinde bırakıyordu.
Mayıs, işe gitmek için bindiği servisten inerken Şule seslendi “Hadi Mayıs gel kahvaltı edelim daha mesainin başlamasına yarım saat var.” Mayıs hayret içinde nasıl olup bu kadar erken işe geldiklerini düşündü, Şule’ye doğru ilerledi. Beraber pastaneye gidip açma aldılar orda hızlıca yerken samimi ama bir o kadar sıradan sorular sordu Şule. Mayıs soruları geçiştirdi, kimsenin onun için endişelenmesini istemiyordu, alışık değildi ne de olsa.
Şule; “Mayıs bu kadar duvar örme etrafına, sonra o duvarların altında sen ezileceksin” dedi. Kız yazdı bunu aklına. Daha sonraları sık sık bunu cümleyi düşündü.
Ya o duvarların altında kalırsa tek başına, belki de çoktan kalmıştı farkında değildi…
Mesainin nasıl geçtiğini anlayamayacak kadar yoğundu. Akşam olduğunda eve gitmek istemedi. Selim’i aradı. Hadi buluşalım bizim mekana gidelim dedi. Selim söz verdiği saatte orda oldu.
Mayıs’ı tek başına onu beklerken uzaktan gördü. İçin için endişeleniyordu arkadaşı için. Onu hiç bu kadar vazgeçmiş görmemişti. Sanki artık tek amacı günlerini geçirmekti. Eskiden öylemiydi. Her şeyi yapmaya gücü vardı Mayıs’ın. Kimin ona ihtiyacı olursa hemen yanında olurdu. Moral verirdi, yüzünü güldürürdü, yardım ederdi. Şimdi kendine yardım etmeye gücü yoktu. Bu yüzden sinirliydi Selim Mayıs’a. Nasıl bu kadar kötü olurdu? Nasıl bu kadar şikayet eder bir hale gelmişti? Nasıl nasıl? Nasıl oldu da Selim bunları fark edememişti.
Selim düşüncelerini arka plana attı ve Mayıs’a içten bir gülümsemeyle yaklaştı ve siparişlerini verdiler.
-          Nasılsın bugün?
-          Bilmem işte normal bi gün, işe erken gittik inanabiliyor musun? Hem de yarım saat.
-          Mayıs bunları mı konuşmak istiyorsun?
-          Aslında konuşmak istemiyorum. Sadece unutmak istiyorum.
-          İyi de konuşmadan bunları nasıl aşacaksın.
-          Aşmak istediğimden emin değilim ki? Ne istediğimin farkında bile değilim. Sadece içimdeki acının yok olmasını istiyorum. Biliyor musun bir dileğim bile kalmadı Selim.
-          Ben gerçekten anlamıyorum seni Mayıs bu sen değilsin.
-          Maalesef bu benim. Bu kadarım…
Selim iyice sinirlenmişti, yemeklerini bitirip ayrıldılar. İkisi de artık birbirlerini anlamadıklarını düşündüler.

7 Şubat 2013 Perşembe

Mayıs ve Toprak



Mayıs yaşadığı hayattan çok sıkılmıştı, hayatını değiştirmek uzaklaşmak istiyordu, en çokta işini değiştirmek istiyordu, ama nasıl olucaktı ki bu? Başka hiç bir yerde çalışmamıştı, nasıl iş bulucaktı. Tek istediği uzaklaşmasını sağlıyacak bir iş. Mayıs 5 Ocak 2008’de büyük bir firmaya iş görüşmesine gitti Allah’a çok dua etti “Allahım ben bi adım atıyorum ne olur yanımda ol” dedi. 7 Ocak günü aradılar ve 22 Ocak'ta işe başladı.

 Çok heycanlı ve mutluydu. Bu yeni başlangıç ona iyi gelicekti. Kimsenin kanatları altında olmadan tek başına. Tam da istediği buydu tek başına olmak. 

Mayıs yoğundu, seyahat ediyordu, gülüyordu, ağlıyordu. Ama iyiydi umutları vardı. Bir amacı vardı. Gel zaman git zaman arkadaşlarıyla ilişkileri şekillendi. 

Mayıs, komik Toprak’ğı kendine çok yakın hissetti. Çünkü Toprak biraz deliydi, Toprak kırgındı ama kimseye söylemiyordu, içini acıtan bir çok şeyi saklıyordu, aynı Mayıs gibi... 

Bi gün sigara molasında Toprak Mayıs’a kız dokunsam ağlıycaksın dedi ve Mayıs ağlamaya başladı. Kız ağladı, çocuk şaşırdı, anlamadı. Kız başarmayı istiyordu hemde öyle çok istiyordu ki, bu hayat değildi istediği, bu sıkıntılarla dolu,istediklerini bir türlü yapamadığı, kısıtlayan, kısıtlı bu salak hayat değildi ve bunu değiştirmek için çaba sarf ediyordu, korkuyordu başaramamaktan. Ama çocuk bilmiyordu kızın niye korktuğunu. 

Bunlar bir araya geldiklerinde duruşları boşuna gitmesin diye halay çekiyorlardı. Beraberken gülüyorlardı. Bu hayata Toprak ile beraber gülüyorlardı. Sanki hiç birşey olmamış gibi inkar ediyorlardı. Bu öyle güçlü bi çekimdi ki onlar da anlayamadılar ne olduğunu. 

Bir gün Mayıs’a bi arkadaşı ya sen hep Toprak’tan bahsediyorsun dedi ve ondan bahsederken hep yüzün gülüyor dedi. Kız düşündü evet dedi. Bu konuşmadan 1 ay kadar sonra beraber oldular, ertesi sabah Mayıs hastanelik oldu. Toprak ise ne olduğunu anlamıyordu. Daha ilişkinin başından belliymiş bu hikayenin nasıl biteceği. 

İkisi de inatçı çıktılar, birbirlerine sahip çıktılar, 1 yıl boyunca. Birbirlerine sığındılar, hayal kurdular, sarılıp ağladılar, yemekler yaptılar, güzel sofralarda oturdular, sahilde bira içtiler, umutlarını anlattılar, beklentilerini anlattılar. Hayat bize ödül verdi dediler. Geceleri uyunıp yanında oldukları için şükrettiler.

Sonra bir gün herşey değişti. Mayıs herşeyi kaybettiğini anladı. 

Hayatta kaybetti Mayıs, aşkta kaybetti Mayıs, hayellerini kaybetti. 
Bir veda bile edemeden kaybetti Mayıs.

Karar verdi gitmeye, kendi kendine vedalaştı ama hayat yine yendi Mayıs'ı gidemedi kaldı. 

Hayelleri olmadan, gülüşleri olmadan, inançları olmadın kaldı. Çok düşündü hiç çıkamadı işin içinden. İsyan etti, ağladı, ağladı. Günlerini geçiremedi, geceleri sabaha taşıyamadı. Fazla geldi herşey. Çok şey mi istedi onla mutlu olmayı isterken. 

Ya Toprak ne istedi? Günlerce bunu düşündü kız. Ne yaptığını, nasıl olduğunu, niye arayamadığın, niye hala onu yanında istediğini, karar verdi cesaretini topladı, arayacağım dedi arayamadı. 

Ödüllerini kaybettiler.

Kardeşim seni çok özledim

Yemin ediyorum gittiğinden beri içim huzursuz

Ne salak ne gereksiz bi şeymiş askerlik...
Hala her akşam servisten eve yürürken aramak istiyorum seni, sonra Gerrryyy kendine gel diyorum :)

Acayip özlüyorum seni, anlatmak istediğim dünya kadar şey var ken sen aradığında konuşamıyorum neden çünkü askersin bu yaşına kadar askere gitmediğin için çok kızıyorum sana haberin olsun...
 
Hadi çok sıkıldım kalk köfteye gidelim demek istiyorum.
sonra ay bak şimdi şöyle şöyle oldu ne yapsam demek istiyorum.

hadi bitsin de gel yahu 
 

5 Şubat 2013 Salı

Sığnak deyince aklıma ilk gelen huzurlu bir ev...
Ne garip aslında insan bir çok şeye sığınabilir, bir dosta, arkadaşa, sevgiliye

Şimdi bir sığnağım olsa oraya gider, ayaklarımı uzatır sevdiğim şarkıları dinler iki kadeh bir şey içerdim... Kendimi iyi hissetercek şeyleri düşünüp biraz olsun hayat denen büyük koşuşturmacadan uzaklaştırırdım.Sevdiğim filmi izleyerek belki güler belki ağlardım o an hangisi gelirse içimden onu yapardım.

Eski fotograflara bakıp özlediklerimi, kaybettiklerimi düşünür anılarımı tazelerdim. 

Sonra kalkıp en sevdiğim yemeği yapıp için canımı arayarak çağrır şen kahkahalı bol ağlamalı soframızda yemeğimizi yerdik.

not: Acil sığnak aranıyor

27 Ocak 2013 Pazar



Sürekli bağırıp duruyorum "bazılarının hayatlarında yönetildikleri kadar varız, yönetebildikleri kadar seviyorlar bizleri" diye.

Yönetilmek kötü mü?

Yoksa asi ruhlu muyuz?

Dik kafalı mıyız?

İkna mı olmak istemiyoruz?

Bence hiç biri evet ben biliyorum kendimi asi ruhluyumdur, dik kafalıyımdır. Ama ikna olmaktan çekinmem. Dinleyip anlamak isterim, empati yapmak isterim. Ama karşımdakinin istediği kalıplara girmediğim için sevilmeyeceksem hiç sevilmeyeyim daha iyi derim.

Kimse kimseyi değiştiremez arkadaş, zaten değiştirdiğinde karşındaki o aynı insan olmaz ki. Birşeyler öğretmek başka, değiştirmek başka.

Herşeye çok kolay eriştiğimiz bu günlerde insan ilişkilerini de basite indirgeyip mağazadan satın aldığımız ürünlere yaptığımız muameleyi yapmaya çalışıyoruz. Nasıl ki aldığımız kıyafette tadilat yaptırıyoruz insanlarda da tadilat yapma hakkımız olduğunu sanıyoruz.

Bir tip insan grubu da var ki onlar evlere şenklik. Sadece liderlik yapabilecekleri insanları istiyorlar hayatlarında. Onların hoşlarına gitmeyen tek bir davranışınız olunca da hadi byeeee...
Duygusal bir bağ kurduğunuz bırakın insanı her hangi bir şeyden bu kadar kolay vazgeçebilmek nasıldır ben anlamıyorum.

Yönetme hırsı çok başka şey arkadaş...

Bende yok çok şükür yok