18 Şubat 2013 Pazartesi

Hasret



Sevmeye o kadar hasret kalmıştı ki Mayıs, keşke karşısına onu sevmesine izin verebilecek biri çıksaydı. Çıkmıyordu bir türlü olmuyordu. Hal bu ki o kadar ihtiyacı vardı ki birisini sevmeye, bağlanmaya…elini tutmaya, kokusunu içine çekmeye, yüzünü görünce gülmeye, kadehini paylaşmaya, kederleriyle eğlenmeye, beraber sessizce oturmaya, yeni güne günaydın diyerek başlamaya. Beraberliğe dair ne varsa özlüyordu, hem de deli gibi ama bastırıyordu bu isteğini.  Bahanelerine konsantre oluyordu hemen.
Yalnızlık zor olmasına zordu da beraber olmaktan kolaydı. Kavgası yoktu, gürültüsü yoktu ama işte gel gör ki Mayıs ikna edemiyordu kendini, yalnız kalmaktan çok korkuyordu. Korkuyordu ama duvarlarını yıkamıyordu… Yıkmamak için direniyordu. Önce kendimi toparlamalıyım diyip, kendini toparlamak adına en ufak adımı atmıyordu.
O da kendini diğerleri gibi günlük hayatına esir etmişti kendini. Kafasını kaldırıp bakmıyordu hala kendine, gönlünden geçenlere hiç mi bakmıyordu. Mantığı izin verdiği sürece yaşıyordu. Kendi elleriyle kendini hapsetmişti, bunu biliyordu ama değiştirmek için hiçbir şey yapmıyordu, yapamıyordu. Her şeyden korkuyordu, en çok da kendinden korkuyordu. Ne kadar sevebileceğini biliyordu, nasıl inanabileceğini, neler yapabileceğini… Ama yanılıyordu artık yapmayacağını kendine itiraf etse biraz rahatlayacaktı.      
Ama herkes çok yorgundu en az Mayıs kadar. Hayat yeterince zordu, yıpratıcıydı. İnsan evden bakkala gitmek için bile çıkmak istemiyorken biriyle buluşmak için niye çıksın ki. Üstelik artık sevişmeler bu kadar basitleşmişken. Kim bir sevgiliyi ne yapsın? Her gece yeni sevgilileri yeni umutları olan insanlar neden bundan vazgeçsin ki?  Öte yandan herkes aynıydı biriktirilmiş kırıklıklar, göz yaşları, ihanetler, tartışmalar, ego savaşları ama yine aynı ihtiyaç vardı neticede herkes sevilmek istiyordu.   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder