Gözünü yarım açarak alarmı çalan telefonuna uzandı. Yataktan
kalkmak için hiç gücü yoktu. Alarmı erteledi 5 dakika daha uyudu. Bu erteleme
ritüeli 4 kere tekrar etti. Aniden hızlıca yataktan fırladı, banyoya koştu,
dişlerini fırçaladı, hızlıca giyinip evden çıktı.
Günler olmuştu aynada yüzüne bakmadığı… Bakmıyordu çünkü
bakıp kendi halini görmek istemiyordu. Sadece gerekli olduğu kadar bakıyordu.
Eskiden öyle değildi aynaya bakmayı severdi. Kendini aynada görünce mutlu
hissederdi. Şimdi aynadan ona yansıyan umutsuzluğu görmek istemiyordu. Gün
geçtikçe daha da yabancılaşıyordu kendine.
Hızlı adımlarla servise bindiği yere doğru yürürken
kendinden de bir o kadar hızlı şekilde uzaklaşıyordu. Ruhunu, kalbini gerisinde
bırakıyordu.
Mayıs, işe gitmek için bindiği servisten inerken Şule
seslendi “Hadi Mayıs gel kahvaltı edelim daha mesainin başlamasına yarım saat
var.” Mayıs hayret içinde nasıl olup bu kadar erken işe geldiklerini düşündü, Şule’ye
doğru ilerledi. Beraber pastaneye gidip açma aldılar orda hızlıca yerken samimi
ama bir o kadar sıradan sorular sordu Şule. Mayıs soruları geçiştirdi, kimsenin
onun için endişelenmesini istemiyordu, alışık değildi ne de olsa.
Şule; “Mayıs bu kadar duvar örme etrafına, sonra o
duvarların altında sen ezileceksin” dedi. Kız yazdı bunu aklına. Daha sonraları
sık sık bunu cümleyi düşündü.
Ya o duvarların altında kalırsa tek başına, belki de çoktan
kalmıştı farkında değildi…
Mesainin nasıl geçtiğini anlayamayacak kadar yoğundu. Akşam
olduğunda eve gitmek istemedi. Selim’i aradı. Hadi buluşalım bizim mekana
gidelim dedi. Selim söz verdiği saatte orda oldu.
Mayıs’ı tek başına onu beklerken uzaktan gördü. İçin için
endişeleniyordu arkadaşı için. Onu hiç bu kadar vazgeçmiş görmemişti. Sanki artık
tek amacı günlerini geçirmekti. Eskiden öylemiydi. Her şeyi yapmaya gücü vardı
Mayıs’ın. Kimin ona ihtiyacı olursa hemen yanında olurdu. Moral verirdi, yüzünü
güldürürdü, yardım ederdi. Şimdi kendine yardım etmeye gücü yoktu. Bu yüzden
sinirliydi Selim Mayıs’a. Nasıl bu kadar kötü olurdu? Nasıl bu kadar şikayet
eder bir hale gelmişti? Nasıl nasıl? Nasıl oldu da Selim bunları fark edememişti.
Selim düşüncelerini arka plana attı ve Mayıs’a içten bir
gülümsemeyle yaklaştı ve siparişlerini verdiler.
-
Nasılsın bugün?
-
Bilmem işte normal bi gün, işe erken gittik inanabiliyor
musun? Hem de yarım saat.
-
Mayıs bunları mı konuşmak istiyorsun?
-
Aslında konuşmak istemiyorum. Sadece unutmak
istiyorum.
-
İyi de konuşmadan bunları nasıl aşacaksın.
-
Aşmak istediğimden emin değilim ki? Ne istediğimin
farkında bile değilim. Sadece içimdeki acının yok olmasını istiyorum. Biliyor
musun bir dileğim bile kalmadı Selim.
-
Ben gerçekten anlamıyorum seni Mayıs bu sen
değilsin.
-
Maalesef bu benim. Bu kadarım…
Selim iyice sinirlenmişti, yemeklerini bitirip ayrıldılar. İkisi
de artık birbirlerini anlamadıklarını düşündüler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder